23.2.15

İfade Özgürlüğü


İfade özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10'uncu maddesinde 2 madde ile açıklanmıştır:

  1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 
  2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir.


İnternet ve İfade Özgürlüğü
İfade özgürlüğü başlığının altına internet için bir alt başlık açmaya gerek var mı? Bu sorunun cevabı "hayır" olsa bile ifade özgürlüğü kavramının internet ile birlikte daha hassas bir hal aldığını kabul etmek gerekir. Av. Esin Kılıç Şehirlioğlu'nun www.hukuki.net sitesindeki bir yazısında kurduğu şu cümleler, bunun nedenini açıklamak için yeterlidir: "Kitle iletişim araçları içinde internet; doğası gereği sınır tanımaz. Ulusal sınırları yoktur. Dünyanın ve uzayın neresinde iseniz; bilgiye ulaşmanız ve kendinizi ifade etmeniz için en etkin ve en gelişmiş teknolojidir."

Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın (AGİT) 20 Haziran 2006 tarihinde ortaklaşa yapılan bir çalışmayla yayımladığı "İnternet'te İfade Özgürlüğü"ne dair tavsiyeler ifade özgürlüğü kapsamında kalan konulara açıklık getiriyor[1].

Tavsiyeler şu sorulara yanıt getirmeyi amaçlıyor: İfade özgürlüğü kapsamında kaldığı sürece devletler, internette içerikleri denetlemeye çalıştıklarında nasıl bir temelde hareket etmeliler? Siteler filtrelenmeli midir? Yoksa internet üzerindeki faaliyet gösteren yayınlar bunun için izin mi almalılar? İnternette teknik hizmeti üstlenenlerin sorumluluğu nedir?

Tavsiyelerin tüm devletleri ilgilendirdiğini açıklayan RSF, çalışmayı Dünya Bilgi Toplumu Zirvesi'ne de katkı oluşturması amacıyla duyurmuştu. Bildirge, şu altı temel ilkeye dayanıyor[1]:

  1. İnternette bilgi dolaşımını ilgilendiren her düzenleme, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 19. maddesinde tanımlandığı üzere ifade özgürlüğü ilkesine dayanmalıdır. (Beyanname maddeleri için http://en.wikipedia.org/wiki/Universal_Declaration_of_Human_Rights adresi ziyaret edilebilir).
  2. Demokratik ve şeffaf bir toplumda, her vatandaş internet üzerinden erişmek istediği bilgiye kendisi karar verir. İçeriğin hükümetlerce filtrelenmesi ve sınırlandırılması kabul edilemez. Filtreleri internet kullanıcılarından başkası yerleştiremez. Daha üst düzeyde (ulusal ve hatta yerel) bir filtreleme bilginin özgür dolaşımına aykırıdır.
  3. Bir İnternet sitesine hükümet yetkilileri nezdinde kayıt zorunluluğu getirilmesi kabul edilemez. Televizyon veya radyo kuruluşları için geçerli olan frekans tahsis şartı, altyapısı sınırsız kaynaklara dayanan internet için geçerli değildir. Tersine, internet yayınlarına kayıt zorunluluğu, internet üzerinde dolaşan fikirler, düşünce ve bilgilerin baskı altında tutulması gibi bir tehlike yaratır.
  4. İnternette teknik hizmet verenler, yargı kararı karşı gelmedikçe, basit bir içerik iletimi veya bir içeriği barındırmaktan sorumlu tutulamazlar. Bir sitedeki içeriğin yasal ve yasadışı oluşuyla ilgili kararı teknik servisleri değil ancak yargı verir. Böylesi bir yargı prosedürü ise, şeffaflık ve sorumluluk ilklerini dayanmalı ve karara itiraz hakkını saklı tutmalı.
  5. Bir devletin mevzuatı, ancak kendi topraklarında barındırılan (host edilen) içeriklere uygulanabilir; bu topraklarda "yüklenen" içerikleri kapsayamaz.
  6. İnternet, internet günlükleri (bloglar) gibi gün geçtikçe gelişen, değişen medya çeşitleri ile yeni yayıncılık olanaklarını içeriyor. İnternette yazı yazan kişilerle birlikte internet habercileri, ifade özgürlüğüne dair temel haklardan, iletişimle kaynaklarının gizliliğine dair ek güvencelerden de yararlanabilmelidirler.

İnternette ifade özgürlüğü konusunu tartışmaya iki örnek olay üzerinden devam edilecek.

Örnek Olay 1: Her Aklına Geleni "Tweet"leme!
Günümüzün gözde sosyal iletişim araçları arasında kendisine üst sıralarda yer bulan Twitter, temelde 140 karakterle sınırlı bir mesaj alanı ile kullanıcısının takipçilerine mesajını iletmesi ilkesine dayanıyor. Peki, siz sadece bir mağduriyetiniz hakkında arkadaşlarınıza yakındığınızı düşünürken, paylaştığınız bir mesaj size 50 bin Amerikan Doları'na mal olabilir mi? Amanda Bonnen, şu anda bu problemle karşı karşıya [2].
Bonnen, Mayıs 2009'da Twitter'da kendisini izleyen 20 arkadaşıyla şu iletiyi paylaşıyor: "Küflü bir dairede kalmanın sağlığınız için kötü olduğunu kim söyledi? Horizon bunun iyi olduğunu iddia ediyor". İletinin muhatabı olan emlak şirketi Horizon Realty Group, iş dünyasındaki itibarının sarsıldığı gerekçesiyle Bonnen aleyhine 50 bin dolarlık bir dava açıyor. (Bu dava sonucunda Amanda Bonnen, yüklü bir manevi tazminat cezası yedi! Neyse ki davaya bakan yargıç, Bonnen'in Twitter yorumunun kesin bir hakaret içermediğine hükmetti. Aksi takdirde Bonnen hem evsiz kalacak, hem de ekonomik yıkıma uğrayacaktı!)
Sosyal paylaşım ağları kullanıcıları, paylaştıkları her ileti için haklarında dava açılabilir korkusu taşımalı mı? Bonnen'in iletisi bir ifade özgürlüğü mü, yoksa markaya karşı yapılmış bir saldırı ya da hakaret mi?

Örnek Olay 2: Wiki Sızıntıları
İçinde bulunduğumuz zaman diliminde internetten ve ifade özgürlüğünden bahsedip de "wikileaks" konusuna değinmemek düşünülemez. İnternette ifade özgürlüğü için verilecek ikinci örnek wikileaks olayı olacak.
Milliyet Gazetesi yazarı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski yargıcı Rıza Türmen, dünyada gündemi değiştiren wikileaks olayı hakkında "Basın Özgürlüğü ve Wikileaks" isimli bir yazı kaleme aldı. Belgeleri yayınlamanın ifade özgürlüğü ile ilişkisinin değerlendirildiği yazıda ifade özgürlüğü konusunda can alıcı sorular gündeme getirilirken, bilişim teknolojilerinin "gizliliğin korunması" üzerindeki etkileri konusunda da çarpıcı tespitlerde bulunuluyor.
Rıza Türmen'in "Basın Özgürlüğü ve Wikileaks" başlıklı yazısı [3]:
Wikileaks belgeleri basın özgürlüğü ile ilgili yeni bir tartışma başlattı. Gizli belgelerin gazetelerde yayımlanması basın özgürlüğüne girer mi? Yoksa bu yayınların durdurulması mı gerekir?
ABD Senatosu Güvenlik Komitesi Başkanı Lieberman, ABD Yönetimi’ne Wikileaks’i kapatma yetkisi veren bir yasa tasarısı hazırlamış. Ancak, yasanın kabul edilme olasılığı yok. Bu girişim, Çin’in Google’ı sansür etmesine benzetiliyor. ABD, Çin’in bu çabalarını kınamıştı.
Wikileaks belgeleri basın özgürlüğüyle ilgili bir temel sorunu su yüzüne çıkarttı. Devletin çıkarları ile halkın kamuoyunu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olma hakkı arasında nasıl bir denge kurulacak? Birçok devlette, içeriği ne olursa olsun, gizlilik derecesi taşıyan belgelerin yayınlanmasını suç sayan yasalar var. Bu yasalar basın özgürlüğü ile ne ölçüde bağdaşıyor?
Wikileaks olayında, konu diplomatik yazışmalar olduğundan, bu dengenin kurulması büsbütün güçleşiyor. Büyükelçilerin bulundukları ülke ile ilgili düşüncelerini, bunların açıklanacağı kaygısı olmadan serbestçe yazabilmeleri görevlerinin gereği. Büyükelçiler düşündüklerini, topladıkları bilgileri serbestçe yazamazlarsa bundan ikili ilişkiler etkilenir. Uluslararası ilişkilerin yürütülmesi güçleşir.
Buna karşılık, Wikileaks olayının gösterdiği gibi, günümüzde teknolojik gelişmeler gizliliğin korunmasını güçleştirdi. İletişim teknolojisindeki büyük gelişmeler, zaman, mesafe kavramları kadar gizlilik kavramını da değiştirdi. Teknolojinin evrenselleşmesi ile hangi ülkede yaşarsa yaşasın, tüm insanların aynı anda, aynı bilgiye sahip olmaları sağlandı. Artık hiçbir devletin kendi vatandaşlarını sınırlar içine kapatıp bilgiye ulaşmasını önlemesi olanağı yok. İletişimin demokratikleşmesi ister istemez dış politikanın da demokratikleşmesine, dış politikada demokratik bir denetimin doğmasına yol açıyor. Dış politikada demokratik denetim, ancak güvenlik açısından büyük önem taşıyan çok gizli belgeler dışındaki belgelerin gizli olmaması ile sağlanabilir. 
Açıklanan Wikileaks belgelerinin hiçbiri “çok gizli” değil. “Gizli” ya da daha aşağı gizlilik dereceleri taşıyorlar. Böyle bir dünyada basının halkı bilgilendirme görevi de yeni bir önem kazanıyor. Basının sorumluluğu artıyor.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinin 2.paragrafında, ifade özgürlüğünü sınırlandırma nedenleri arasında “gizli bilgilerin açıklanmasının önlenmesi” de sayılıyor. Ancak, yukarıda değinilen gelişmelerin ışığında, bu sınırlandırma nedenini dar yorumlamamak gerekir.
Nasıl ki, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi 2007 yılında kabul ettiği bir kararda şöyle der: “Resmi sırların korunmasında devletin sahip olduğu meşru çıkar, ifade özgürlüğünün sınırlandırılması için bir bahane oluşturmamalıdır... İfade özgürlüğü, demokratik bir toplumda yolsuzlukları, insan hakları ihlallerini, çevreye verilen zararı ve iktidarın başka kötüye kullanılma yollarını teşhir etmek bakımından önemlidir."

Wikileaks olayı, dış politikayı, sokaktaki adamın erişemeyeceği kutsal bir alan olmaktan çıkararak, açıklık kazandırarak, dış politikanın daha demokratik, daha etik, daha dürüst bir zeminde yürütülmesini sağlayacak bir zihinsel dönüşümün başlangıcı oldu."
[1] http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/104376-internet-te-ifade-ozgurlugu-kilavuzu
[2] http://www.bilisimhukuk.com/2010/03/twitter-hukuki-sorumluluk-ifade-ozgurlugu/
[3] http://www.milliyet.com.tr/basin-ozgurlugu-ve-wikileaks/riza-turmen/siyaset/yazardetay/06.12.2010/1322621/default.htm?ref=haberici

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder